Yazı ve Yazmak
İnsan her zaman yok olan şeylerden yakınır. Ancak, sahip olduğu şeyler olmasaydı ne olurdu diye hiç düşünmez, şükretmez. En basit örnek yazıdır. Tıpkı nefes alıp vermek gibi, sıradan, zorunlu bir durum gibi görünür yazı yazmak. Ancak unutulmamalıdır ki, yazı da bir icattır. M.Ö 3200’lü yıllarda, Sümerliler tarafından icat edilmiştir. İlk olarak anlatılmak istenen duygu, düşünce ve/veya nesnenin resmini çizerek kullanılmış olup, binlerce yıllık gelişiminin ardından bugünkü halini almıştır.
Yazının icadından önceki döneme ait tarihsel araştırmalar, arkeolojik kazılar sonucu bulunmuş, o dönemlerde kullanılan araç, gereçlerin, tarihçiler tarafından yorumlanmasıyla ve tarihçilerin varsayımlarıyla yapılmaktadır. Yeterli bilgi bulunamadığından dolayı yazı öncesi döneme, tarih öncesi dönem denilmektedir. Yazının icadından sonraki döneme ait tarihsel araştırmalar ise, arkeolojik kazılar sonucu bulunmuş, araç gereç haricinde ağırlıklı olarak yazılı kaynaklar vasıtasıyla yapılmaktadır. Tarihçilerin, bulunan araç gereçleri, o döneme ait yazılar ile birlikte yorumlaması daha fazla bilginin elde edilmesini sağlamıştır. Yazının icat edilmesinden sonraki yıllardaki bilgilere daha hızlı bir şekilde ulaşılmasından dolayı tarihçiler tarafından yazının icadı tarihin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Yazınsal olarak kesinlik kazanmayan tarihsel konular (kazılarda bulunan araç, gereç ve nesneler gibi) yorumlamaya bağlı kaldığından ve bu durum tarihçinin düşüncesinden etkilendiğinden farklı kaynaklarda farklı bilgilere ulaşılabilmektedir. Dolayısıyla bulunan yazınsal kaynak miktarı ne kadar fazla olursa, o döneme ait daha fazla kesinleşmiş bilgiler elde edilmektedir. Eski dönemlere ait, tabletler, papiruslar, hayvan derileri, ağaç kabukları, taşlar, kütüklerin bulunması sayesinde yazının icadı ve ilerleyişi hakkında bilgilere sahip olunmuştur. Hatta çivi yazısı, üç farklı dilde yazılmış tabletin bulunmasıyla 1900lü yılların ortalarında çözülmüştür.
Yazı aynı zamanda bilgilerin akılda kalıcı şekilde öğrenilmesini sağlayan araçtır. Buna bağlı olarak da, okullarda, özellikle de sözel derslerde, yazarak çalışmanın önemi vurgulanmaktadır. Beyinde, orta beyin bölümü, yakın zamanda gerçekleşen olayların kaydedildiği bölüm olup buradaki bilgiler korteks kısmına aktarılmaz ise kısa sürede unutulur. Bu kısma aynı zamanda Hipokamp denilmektedir. Sağ ve sol lobun bulunduğu kısım korteksinde olup bilgilerin kalıcı olarak kaydedildiği yerdir. Beynin en dıştaki kıvrımlı kısmıdır. Sağ lob hayal gücü ve soyut şeyler, sol lob ise mantık matematik gibi soyut şeyler üzerine işlevleri yönetir. Yazma esnasında konu iki-üç kez okunduğundan bu sırada öğrenilen bilgiler, beynin korteks kısmına aktarılarak, daha sağlıklı şekilde uzun süre beyinde yer alması sağlanmaktadır. Yazma esnasında her kelime adeta beyne yazılıyor gibi hafızaya kaydediliyor. Böylece öğrenilenlerin kısa sürede unutulma olasılığı azalıyor. Diğer taraftan bilimsel denemeler kurulurken de, takip edilen yolların yazılarak not alınması gerekmektedir. Aksi halde, sonuca nasıl ulaşıldığı unutulabilir. Bunun sonucu elde edilen başarı, başarısızlığa dönüşebilir. Bu konuda söylenmiş atasözümüz alim unutmuş, kalem unutmamış akıldan çıkarılmamalıdır.
Elde edilmiş bilgilerin kayıt altına alınarak depolanmasını sağlayan bir araç olmasının yanında, duyguların, düşüncelerin aktarılmasında kullanılan sır küpüdür adeta. Bir nevi içimizi dökebileceğimiz araçtır yazı. Bazen kimselerle paylaşılamayan sıkıntıların, yazıya dökülmesi sayesinde mutluluk, rahatlama ve huzur hissedilebilir. Birilerine söylemek isteyip de söylenemeyenleri, kızgınlıkları, kırgınlıkları, duyguları, birine anlatılıyor gibi yazıya dökmek, beyindeki negatif enerjinin atılmasını sağlayabilir. Böylece yapmanız gereken işi engelleyen gereksiz düşünceler ve sıkıntılar beyinden uzaklaştırılır. Unutulmamalıdır ki; yazı sır paylaşılabilecek sağlam bir sırdaştır. İçinizdeki sıkıntı ve olumsuz düşünceleri yazıya döktükten sonra başkalarının buna ulaşmasını istenilmediğinde yazı yırtılarak atılabilir. İçinizi dökmek ve rahatlamak size kar kalır. Olumsuz düşünceler psikolojik bunalımlara, dolayısıyla agresif tavırlara neden olabilmektedir. Yazı ile sağlanan rahatlama sayesinde, sinirlenmelerin neden olacağı olumsuzlukların da önüne geçilebilir.
Günümüzde yazılı kaynaklar bilgisayar ortamında da saklanılmaktadır. Ancak, şuna emin olun, sanal olarak elimizde bulunan bilgilerin kaybolma riski çok yüksektir. Elektronik cihazın korunması için gerekli gayret gösterilse de elde olmayan nedenlerle ortaya çıkan arızalar, virüsler, dosyanın kaybolmasına neden olmaktadır. İşte bu nedenledir ki, özellikle resmi dairelerde evrakların bilgisayar ortamında kopyasının yanında matbu olarak elde bulunmasına ve arşivlenmesine önem verilmektedir. Hatta bazı ülkelerde önemli belgeler, selüloz kağıda göre daha uzun ömürlü olan parşömen kağıtlarına yazılı olarak arşivlenmiştir. Öyle ki, 1500 yıllık parşömenler sanki çok yakın zamanda yazılmış duygusu uyandırmaktadır. Örneğin; 13. yüzyılda imzalanmış olan Magna Carta (ilk özgürlük fermanı) ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinin orjinalinin parşömen üzerine yazılmış olduğu söylenmektedir.
Kağıdın ve diğer yazı kaynaklarının pahalı ve zor bulunuyor olması nedeniyle, eski yunan bilginlerinden birinin, evindeki bütün çanak çömleği kırarak kitap yazmak amacıyla kullanması yazının önemini bizlere daha net bir şekilde anlatmaktadır. İşte bu nedenle kelimelerin arasına gizlenmiş mutluluğu siz de keşfedin. Kelimelerle kendinize başarı çıkarın. Kurulan her bir cümle kendi çapında bir başarıdır. Cümlelerin oluşturduğu kitaplar ise başarı yumağıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder